Gazeteci Fatih Altaylı ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.
İşte o röportaj…
Merhaba Fatih Bey öncelikle bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Son zamanlarda hükümetin LGBTİ’ye karşı sertleşen tutumunu neye bağlıyorsunuz?
Rica ederim. Ben size teşekkür ederim fikrime değer verip, röportaj yapmak istediğiniz için. Bu benim bir LGBTİ yayınına verdiğim ilk röportaj değil. Sorunuza gelirsek. Açık söyleyeyim niyet okumam mümkün değil ama zannederim ne kadar muhafazakar ve manevi değerlere ne kadar bağlı olduklarını gösterme çabası olsa gerek. Bunu göstermenin en kestirme yollarından biri de kendilerine göre marjinal olduğunu düşündükleri sosyal grupları mümkün olduğunca ötekileştirmek ve sonrasında da bu gruplara baskı uygulayarak toplumun sinir uçlarına dokunmak. Siyasi etik yasası çıkaramayınca LGBTİ karşıtı bir görüntü sergileyerek sözde bir etiğe sahipmiş izlenimi yaratmak. Bu Türkiye’ye özgü de değil. Aslında bu durum bir engizisyon kalıntısı. Başka yerlerde etik geliştiremeyenler, kolay yol olarak cinsellik üzerinden bir etik algısı yaratmayı tercih ederler. Özgür kadınlar üzerinde de benzer bir algı oluşturmaya çalıştıklarını da unutmayın.
Sizce LGBTİ’ye karşı hükümetin daha sert yaptırımlar uygulaması mümkün mü?
Pek mümkün görünmüyor. Daha ne yapacaklar. Yakacaklar mı, kazığa mı oturtacaklar, yakacaklar mı! Öyle veya böyle özgür Dünyanın bir parçası olmaya devam etmek istiyorlarsa bundan ötesi zor görünüyor. Eğer Nazi metotları benimsenmeyecekse dahası yapılmaz. Dahası yapılırsa durum iyice vahimleşmiş demektir ve baskı sadece LGBTİ bireylerle sınırlı kalmaz böyle bir durumda. Toplumun tamamına yönelik baskının arttığını gösterir. Bu yapılanlar bile zaten çok öte bir durum. Bir insanı cinsel veya etnik veya politik kimliği üzerinden toplum dışı ilan etmek, özgürlüklerini kısıtlamak modern hukuk ve devlet anlayışının parçası değil. Ama ne yazık ki, sadece İslam toplumlarında değil, dine dayalı ve muhafazakarlığı sadece cinsellikte görerek, din kurallarına bağlanmış baskının var olduğu her yerde bu oluyor.
İstanbul sözleşmesinin yürürlükten kaldırılması sadece sözleşme maddelerinde yer alan “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” kavramları yüzünden mi? Yoksa hükümetin toplum üzerinde başka planları mı var?
İstanbul Sözleşmesi ortadan kaldırılıp, Türkiye’nin buradaki imzası atanlar tarafından geri çekilirken bence LGBTİ bahane olarak kullanıldı. Orada hedef LGBTİ bireyler değildi ama “Biz kadına ve aile içi şiddete yol vereceğiz, erkek egemen toplum anlayışını egemen kılmazsak seçmenle papaz oluruz. Erkek egemen seçmenimiz bize sırt çevirmeye başlar. Tarikatlarla ve cemaatlerle ilişkimiz bozulur” diyemedikleri için sözleşmedeki bazı maddeleri farklı yorumlayarak hatta olmayan maddeleri varmış gibi algılatarak sözleşmeden bir öcü yarattılar. Sanki LGBTİ nedeniyle bu sözleşmeden vazgeçiyorlarmış gibi bir algı işlerine geldi. Kadına şiddeti savunamadıkları için, kadın haklarından vazgeçiyor diyemedikleri için konuyu gay meselesine getirdiler. Türkiye’nin bu sözleşmeden çekilmesindeki süreç oldukça karanlık ve şüpheli bir süreçtir. Birdenbire nasıl gündeme geldiği, içeriğinin nasıl çarpıtıldığı ve bu çarpıtmaya bağlı olarak nasıl geri çekildiği biraz araştırılırsa çok farklı noktalara ulaşılır. İktidar burada bazı grupların etkisinde kaldı. Burada bir siyasi potansiyel gördü. Boşanmış erkeklerin nafaka ve diğer bazı başka sorunlarını bu sözleşmeye bağlamaları da etkili oldu ve sözleşmeden çekildi Türkiye. Bu sözleşmeden çekilmekteki murat LGBTİ’ye yönelik değil bence. Onlar sadece bahane olarak kullanıldı. Bir anlamda LGBTİQ üzerinden sözleşme ‘Öcüleştirildi” ve sonra da ortadan kaldırıldı.
Sizce LGBTİ bireylerin uğradığı ayrımcılığın altında dini sebepler mi yoksa sosyo kültürel sebepler mi daha etkin rol oynuyor?
Dini sebepler ama o din Müslümanlık değil. Bu tamamen Kiliseden ithal bir durum. LGBTİ karşıtlığı Türkiye’ye Batı’dan gelmiştir. Aynı evrim karşıtlığı gibi Kiliseler tarafından fonlanır. Ve çok yeni bir yaklaşımdır Türkiye için. Geçmişi yakın zamandır. Çünkü bu ülkenin geleneğinde böyle bir şey yoktu ve yoktur. Türkiye’nin böyle bir sosyal kültürü yoktur. Tam aksine bu coğrafya bu konuda en açık, en rahat coğrafyadır. Bu karşıtlık Doğu’ya değil Batı’ya has bir karşıtlıktır. Osmanlı’da bu konuda büyük bir rahatlık hakimdir. Reşat Ekrem Koçu’nun yazdıklarına bakın. Kitaplarına bakın. Bugün Türkiye’de bunu yazamazsınız. Hatta çok iyi bir resimli kitabı vardır eşcinsellik üzerine. Bunun tıpkı basımını yaptıralım değim bir gün. “Aman ha” dediler. 70 yıl önce yazılıp basılan kitabı bugün basamazsınız. O kadar geri gitmek istemiyorsanız Murat Bardakçı’nın Osmanlı’da Seks adlı kitabını okuyun. Görürsünüz bu konudaki umursamazlığı. Bakın hoşgörü demiyorum. Hoşgörü hadsizliktir kim kimi hoş görecek. Hoş görü hoş gören tarafın büyüklüğünü gösterir, hoş görülene tepeden bakışını anlatır. Bu yüzden Umursamazlık diyorum. Çünkü böyle bir konuya takılmıyorlar bile. Dertleri değil. Zaten cinsellik konularında Doğu toplumları Batı toplumlarından daha rahattır. Sonuçta Kama-Sutra da Fransa’da ya da İtalya’da yazılmadı.
Hükümet kanadından yapılan açıklamalara göre LGBTİ bireylerin toplumda görünür olmasının Türk aile yapısına zarar vereceği öne sürülüyor. Gençlerimizin LGBTİ’ye özeneceği bu nedenle de bununla mücadele edilmesi gerektiği söyleniyor. Bu söylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vallahi benim gençliğim Beyoğlu’nda geçti. Mektep nedeniyle. Pek çok gay ya da trans birey gördük. Hiç özenmedim. Ne bu İskender kebap mı da görünce özeneceğiz. Bu bir yönelimdir. İşin psikolojik ya da biyolojik tarafını bilemem ama özenmeyle olan bir şey olduğunu zannetmiyorum. Tam aksine her türlü cinselliği baskılamanın kötü sonuçlar verdiğini biliyorum. Bugün pek çok tanıdığım LGBTİ birey var. Bazıları arkadaşım, dostum. Hiç birinin özenerek böyle bir tercih yaptığını zannetmiyorum. Eğer mesele özenme nedeniyle aile yapısının bozulması ise çok daha önemli konular var. Mesela bazı rol modeller yüzünden genç kızlarımız aile yapısına gerçekten zarar verecek yollara sapıyorlar. Ahlaksız ticari ilişkiler ve Nepotizm üzerine kurulu zenginlikleri engellesinler asıl. Yolsuzlukla edinilmiş zenginliğe özenip, hırsızlığa yolsuzluğa tevessül edenlere baksınlar. Bu tip zenginliklerin rol model olmasını engellesinler. Hırsızlığın, yolsuzluğun rol model olmasını engellesinler. Pudra şekercilere baksınlar. Oradaki namusu koruyamayanlar namusu, edebi bacak aralarında ararlarsa bulamazlar. Şu kadarını söyleyeyim, ben cinsel tercihlerini özenerek yapan kimse görmedim. Ama sosyal ve ekonomik tercihlerini özenti üzerine kurup çürüyen çok insan gördüm. Uyuşturucu ile mücadele etsinler öncelikle. Sedat Peker Türkiye’nin bir uyuşturucu cenneti haline geldiğini söylüyor. Bir bildiği var ki, söylüyor. Ona baksınlar. İnsanların cinselliğini nasıl yaşadığına değil.
Geçmişten günümüze Türkiye’de LGBTİ bireylerin durumunu inceleyecek olursak daha iyi bir noktada olduğunu söyleyebilir misiniz?
Ne yazık ki söyleyemeyiz. Türkiye’de ne yazık ki, baskı altında olan gruplar yer değiştiriyor. Baskı gören bir grup yukarı çıkınca diğer grubu aşağı itiyor. LGBTİ bireyler ise her zaman sorun yaşadılar ama şimdi sanki baskı biraz daha artıyor. Gay Pride yürüyüşüne yapılan baskılar da bunun bir göstergesi. Ak parti geçmişte ne söylediyse 18 yılın sonunda bunun tam tersini yapan bir siyasi hareket haline geldi. Buna LGBTİ bireylerin hakları da dahil. Oysa toplumda ne kadar LGBTİ birey varsa hiç ayrım yapmaksızın tüm siyasi partilerde de aynı oranda LGBTİ birey vardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki söylemlerinde 20 yıl içinde meydana gelen değişiklik hayret vericidir.
Son günlerde ana muhalefet partisi genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na fahri LGBTİ üyeliği verildiği yönünde basında yer alan önceden tasarlanmış olduğunu düşündüğümüz haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? LGBTİ’nin üye olunan bir cemaat, tarikat, örgüt gibi gösterilmesi ileriye yönelik tasarlanan bir planın parçası olabilir mi? Yoksa muhalefeti yıpratmaya yönelik yapılan bir çalışma mıdır?
Bunu az önce söylediğim son cümle ile paralel düşünebilirsiniz. LGBTİ doğrudan bir hedef değil aslında. Mevcut iktidar ya da bunun trolleşmiş destekçileri LGBTİ’yi bir mürekkep gibi kullanıyorlar, siyah mürekkep, Karalamak istedikleri. Kirletmek istedikleri herkesin üzerine attıkları bir mürekkep. Bu mürekkebin yeterince lekeleyebilmesi için de ön şart olarak bunun siyah olduğunu anlatmaları gerek. Bu trol taktiği. Bugün muhalifseniz ya PKK’lısınız, ye FETÖ’sünüz, ya da LGBTİ’siniz. Biri iseniz hepsisiniz. Bunun anlaşılır olması için de LGBTİ’yi kötülemek lazım. Yapılan bu. Garip olan ise hızlı değişimdir. PKK’nın hapisteki ele başının mektuplarını meydanlarda okutanlar, FETÖ ile yıllarca işbirliği yapanlar şimdi bunlara karşı duruş sergiliyorlar. Yanına da LGBTİ’yi katıyorlar ve eşleştiriyorlar. Bakın iktidarın iki yüzlü tutumu burada da sürüyor. Erdoğan ile yaptığım son televizyon programında alkoliklik üzerinden bir tartışma yaşamıştık. İçki içen herkes alkoliktir diyordu. Ben de “İçki içen alkol kullanan ama partinize oy veren insanlar da var” deyince “Onlar alkolik sayılmaz” diye yanıt vermişti. Aynı şey LGBTİ için de geçerli bence. İktidara yakınsa, iktidar yanlısı ise sorun yok. LGBTİ’nin iktidar yanlısı olanı değil muhalif olanı ya da her alanda özgürlük arayanı ahlaksızdır diye düşünüyorlar bence.
Türkiye’de evlilik eşitliğini nasıl görüyorsunuz? Eşcinseller bir gün evlenir mi?
Bunu daha önce de yazdım galiba. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 2013 yılındaki son röportajımı yapmaya giderken kızıma “Başbakan sormamı istediğin bir soru var mı?” dedim.
O da “Sor bakalım gay evliliklerini ne zaman izin vereceklermiş” dedi.
Ortam müsait olmadığı için soramadım o gün.
Sorunuzun yanıtı ise bende yok. Evliliğin aslında sadece miras hukuku için ortaya çıkmış bir sözleşme türü olduğunu anlayabilseydik belki bu dediğinizi gerçekleştirmek çok daha kolay olabilirdi. Mesela tanıdığım bir gay çift var. 20 yılı aşkın süredir beraber yaşıyorlar. Pek çok heteroseksüel evlilikten daha iyi bir ilişkileri var. Ve şu anda en büyük kaygıları, içlerinden birisinin ölümü halinde ortak mallarının ne olacağı. Bence buna hukuki bir çözüm bulunursa evlilik şart değil. Türkiye’de bu çözüme yakın mıyız!
Bilemiyorum. Belki çok yakınız belki çok uzak. Benim anlamadığım ise şu. Kime ne! Benim hayatımı kiminle birleştireceğim devleti niye bu kadar ilgilendiriyor.
Son olarak Türkiye’de yaşayan LGBTİ bireylere neler söylemek istersiniz?
Herhangi birine bir şey söylemek benim haddimi aşar. Onlara kolaylıklar ve dayanma gücü dileyebilirim sadece. Sadece onlara değil Türkiye’de yaşayan ve iktidar sahiplerinden farklı düşünen herkese.